Milyonlarca Kürdü yok
sayarak ulusal bütünlüğün sağlanacağını iddia etmek gerçekçi değildir.
40 yıldır süren çatışmalar 40 bin can aldı. Barışı çözüm olarak
görmeyenler açıkça söylemeliler, “biz askeri çözümden yanayız” diye..
Hiçbir çözüm yolu sunmadan vatan, millet, Sakarya nutukları ile barışa
karşı çıkmak yurtseverlikle bağdaşmaz. Ölenler halkın çocukları.. Siz 40
bin kişi yetmez, daha çok insan ölmeli diyorsanız, sizin sol ile, halk
ile de bir ilişkiniz, bağınız olamaz..
Bugün barışa karşı
çıkanlar tekelci kapitalizmin yoksullaştırdığı milyonların sesine de
kulak vermeyenlerdir. Son 10 yılda on binlerce KOBİ battı.. 13 milyon
icra dosyası mevcut.. On binlerce kişi ekonomik suçlardan hapiste veya
kaçak yaşıyor.. Milyonlarca insan haciz tehdidi altında kaçak yaşıyor..
Bu insanların alacaklıları bankalar, faktöringler, tefeciler..
Türkiye’de bankacılık büyük ölçüde yabancıları elinde..40 bin can
yetmez, daha çok ölmeli diyenler küreselleşmenin ve tekelleşmenin
yoksullaştırdığı, işsiz bıraktığı milyonların sorunlarına da
biganedirler. Küreselleşmenin batırdığı on binlerce KOBİ’ye onlar ilkel
bir kafa ile yaklaşırlar, onları suçlu ve dolandırıcı görürüler.
Bunların kafa yapıları borç-alacak ilişkisinde hala feodal dönemdedir..
Her ne kadar aydınlanmadan bahsedip dursalar da kafalarının içi
karanlıktır.. Bu karanlık kafalarla halkı cahillikle suçlamaktan da geri
durmazlar..
Bugün bakınız, en koyu ulusalcı partinin oyu %
1 in altındadır. Devrimler halkın desteği ile gerçekleşebilir.. Siz
halka ne kadar yakınsanız, halk da size o kadar yakındır.. Halk desteği
demek elbette % 51 oy demek değildir, ama % 1 de değildir.
Türkiye’de en tehlikeli
ayrılıkçılık ırkçılıktır, ırkçı yaklaşımlar bu ülkeyi paramparça eder..
Türkiye’nin çimentosu laiklik ve bütünleştirici ulus ve vatandaşlık
anlayışıdır. Irkçı, dinci yaklaşımlar ülkeyi böler, parçalar.
Halkın sorunlarına
yabancı, ülke gerçeklerinden kopuk vatan, millet, Sakarya nutukları ile
bolca alkış alabilirsiniz, ama ne halktan destek alabilirsiniz, ne de
ülke bütünlüğüne katkı verebilirsiniz..
Türkiye’ni son on
yılında, AKP iktidarında piyasa ekonomisi daha kararlı uygulanırken,
özelleşme hız kazandı. Bu dönemde Dünya Ticaret Anlaşmasının
genişlemesi, Çin’in anlaşmaya taraf olması küreselleşmeyi hızlandırdı.
İşte bu dönem başta tekstil olmak bir çok sektörde iflaslara yol açtı..
Aynı dönemde bankacılık sektörüne yabancılar önemli oranda girdi ve
bankacılık sektörü en karlı sektör oldu ve büyüdü.. Bütün bu gelişmeler
on binlerce esnafın batmasına, KOBİ’lerin iflasına neden olurken
milyonlarca kredi kartı mağduru ve ekonomik suçlardan milyonu aşan ceza
davası dosyasına, on binlerce insanı hapse girmesine neden oldu. Adalet
Bakanının açıklamasına göre son 5 yıl sırf taahhüdü ihlalden 85.000
kişi hapse girdi, bu suçtan kaçak olanlar hariç..
Ulusalcılar ve kendini sol olarak tanımlayanların önemli bir bölümü halkın bütün bu sorunlarına uzak durdular..
Tekelci kapitalizmin
yarattığı bütün bu haksızlıklara karşı halka öncülük yapması gereken
sosyal demokratlar, ulusalcılar sadece sessiz kalmadılar, bu
haksızlıkları az da olsa gidermeye yönelik düzenlemelere karşı
çıktılar.. İstanbul Barosu’nun da içerisinde bulunduğu Marmara Baroları
toplanıp karşılıksız çek cezalarının kalkmasına ve haczedilmezliğin
sınırlarının genişletilmesine karşı ortak açıklama yaptılar.
Ulusalcı barolar bu
açıklamayı yaparken çokça kullandıkları anti emperyalizmi
unutuverdiler.. Çünkü bu tutumları ile banka ve faktöringlerden yana
tavır almışlardı. Onlar tekelleşmenin ve küreselleşmenin işsiz
bıraktığı, yoksullaştırdığı ve bu nedenlerle kredi kartlarını ödeyemeyen
insanlara karşı acımasız bir tutum sergilediklerinin farkında
değillerdi. Gene küreselleşme ve tekelleşmenin iflasa sürüklediği on
binlerce KOBİ’ye karşı duyarsız kaldıklarını düşünmüyorlardı..
Onlar bu acımasız karşı
tavırları alırken AKP hükümeti karşılıksız çeki suç olmaktan çıkararak,
ev hacizlerine sınırlama getirerek milyonların sempatisini
kazanıyordu.. Diğerleri ise
borçluları ilkel bir kafa ile suçlu olarak görmeye hala devam
ediyorlar.. Onlar borçlunun evdeki bir televizyonunun, bir buzdolabının
haczinden yanalar.. Hatta bebelerin oyuncaklarının bile haczinden
yanalar.. Onlara göre bütün borçlular dolandırıcıdır, suçludur..
Borçluların yaşama hakkı yoktur veya buzdolabı, televizyon ihtiyaçtan
sayılmaz..
İşte onlar, kapitalizmin
yarattığı haksızlıklardan, tekelleşmeden, küreselleşmeden bihaber
vatan kurtarıcılığına soyunuyorlar.. “Söz konusu olan vatansa” Kürt doğmak suçtur, 40 bin kişi ölmüş, ne önemi var,40 bin
daha ölsün.. Onlar için işin, aşın, barışın ve özgürlüğün vatan
yanında ne önemi var!.. İşçileşen on binlerce avukatın sorunları da
onların gündeminde yoktur..
Soyut bir
antiemperyalizm, ruhsuzdur.. Gerçek antiemperyalizm halkın içinde olmak,
halkın içinde örgütlenmekle mümkündür. Bunun için de halkın
sorunlarına yabancı olmayacaksınız..
KOCASAKAL’ın dediği gibi
Samsun, Amasya, Sivas ve Erzurum Kongreleri ile halkla kucaklaşmak,
yeni bir antiemperyalist ruhla yola çıkmak gerekir, Türkiyle, Kürdüyle,
lazıyla, emekçilerle, işçilerle, yoksullaşan milyonlarla bütünleşerek..
Aksi laf -ı güzaftır..